1770-1827 yılları arasında yaşayan Ludwig Van Beethoven, klasik müzikte romantik dönemi başlatan, hem kendi dönemi, hem sonrasında bir çok insana ilham kaynağı olmuş büyük bir müzisyendir. Bonn doğumlu Beethoven, 1791'de Viyana'ya taşınıp Haydn'in öğrencisi olmuş, ama sonra onu da aşıp hem çok iyi bir piyano virtüözü, hem de besteci olarak ün salmıştı. Özellikle sağır olup kendi içine kapandıktan sonra bestelediği görkemli eserleriyle, aradan geçen 200 yıla rağmen hala ilgiyle dinleniyor. Belki de dünyada en çok duyulmuş ve dinlenmiş müzisyendir Beethoven. (*)
Beethoven'ın çocukluğu ne yazık ki çok acılı geçer. Müzisyen olan babası oğlundaki ışığı gören ilk insandır. Ama bunu yüceltmesi gerekirken sömürmeye kalkışır. Oğlunu Mozart'ın yerine geçecek deha çocuk olarak yansıtmak ister. İlk müzik derslerini kendisi verir ve bunda çok acımasız davranır. Çocuk Ludwig, piyano çalışması için geceleri yatağından kaldırılır, gündüzleri odaya kapatılıp saatlerce pratik yapması istenir. Arkadaşı olmaz, seveni olmaz ve bunun getirdiği etki ömrü boyunca devam eder. Akranlarının tersine, her türlü zorluğa rağmen müzikten uzaklaşmaz, aksine ona sarılır ve kimsenin ulaşamayacağı mabedini kurar. Babasının zulmü, annesinin pasifliği onu iç dünyasına iter ve zorbalığa maruz kalan her çocuk gibi o da bir karar verir; ben bunu çocuklarıma yapmayacağım ve onlarla beraber çok mutlu olacağım. Bu kararı içinde yanan ateşle birleşince, ileride tehlikeli bir tutkuya dönüşür ki yazı dizisinin devamında buna daha detaylı değineceğiz. Bu tehlikeli karanlık ateş, müziğine iç dünyasını ve bunu telaffuz eden duygusal yükünü döker. Kendi deyimiyle, bütün duygusal fırtınaları müziğindeki geçişler, (iniş ve çıkışlar) ters akortlar (armoniye uyumsuz çiftler, örneğin 1. Senfonisinin girişindeki Fa ve La), çalınışı çok zor olan partisyonlarla kendisini gösterir. İşte yazımızın başındaki bebek bile bu fırtınaya kapılır. Benim gibi Beethoven hayranları, her dinlediklerinde bu çekimi hisseder ve çaresizce müzisyenin eserindeki görkem karşısında saygı durur.
Beethoven'ın yaşamı 3 parçaya bölünebilir. Erken dönem Viyana'ya gelip Haydn'in öğrencisi olduğu dönemdir. 1791-1802 arası bu dönemde, daha çok bir piyano virtüözü olarak tanınır. Mozart ve Haydn'in etkisiyle, klasik döneme dair eserler ortaya koyar. İyidir, ama bildiğimiz anlamda Beethoven değildir. 1800'lerin başında sağırlık etkisini göstermeye başlar. Sadece çok yakınlarının farkına vardığı bir hissizliği vardır. Şimdilik bir sorun yok gibidir. Fakat, bunun üstüne bir de kulak çınlamaları başlar ki, Beethoven'ı çok rahatsız eder. Günlüklerinde de geçen bitmek bilmeyen bir karın ağrısı buna eklenince, hassas kişiliği iyice yıpranır ve kolay parlayan, duygularına engel olamayan birisi olarak tanınmaya başlar. Bunun üstesinden gelmek için, çocukluğunda doğru düzgün tadamadığı sevgiye yönelir. Ne yazık ki, talebi karşılıksız kalır. Müziğine hayran olan kadınlar, sağır olacağını fark edince "Para kazanamaz" deyip onu terk ederler. 19 yy büyük yazarlarının söylediği gibi Avrupa aristokrasisi rezalet bir haldedir. Müziğindeki soyluluğu anlamayıp, onu aristokrat bir aileden gelmediği için ret ederler. İşte bu çalkantılar içinde ikinci dönemine girer. Kendi orta çağı 1800-1812 arasında görülür. Beethoven'ın deyimiyle bu 'Heroic' bir dönemdir, devrimlerin zamanıdır. Mutluluğa çok az kalmıştır. Şimdi bu dönemden gelen önemli eserlerinin bir kısmına bakalım.
Moonlight Sonata
Beethoven, bundan daha önce de önemli ve devrimsel nitelikler taşıyan piyano sonatları bestelemiştir. Fakat, Moonlight Sonata'nın yeri ayrıdır. Bir kere, o zamana kadar kabul görmüşün dışında, başlangıcı 'Adagio' denilen yavaş, ama yukarıdaki bebekle beraber hepimizi duygulandıran, bir havada giriş yapar. Sonatın çok bilinen bu kısmı haricinde, son kısmının ayrı bir özelliği vardır; Müzik tarihindeki en zor piyano eserlerinden birisi olarak kabul edilir. Youtuber Rousseau'nun Moonlight Sonata (3rd Movement) adlı videosunu dikkatinize sunuyorum. Rousseau'nun harika performans ve sunumuyla, nota okumayı bilmesiniz bile eserin zorluğunu görüp melodik zenginliğinden dikkatinizi alamıyorsunuz. Bu eseri dinledikten sonra Mozart ya da Haydn’den aynı döneme ait, benzer bir sonatı dinlemeyi öneriyorum. Beethoven'ın nasıl bir fark yarattığına dair iyi bir örnek olabilir.
3. Senfoni (Eroica)
1 ve 2. senfonileri de kayda değer olan müzisyenimiz, asıl farkını Eroica'da gösterir. Burada, Beethoven'ın kişiliğine ve fikirlerine değinmekte tekrar fayda var. Genç Ludwig, yaşadığı döneme denk gelen, Fransa'da ateşi sarmış devrim ve cumhuriyet fikirleriyle tanışmıştı. Aristokrasi ve buna bağlı katmanları içten içe küçümser, hatta yaşı ilerledikçe bunları ifade etmekten çekinmez olmuştu. Bu düzenin getirdiği anlamsız kuralları ret ediyor ve dayatılan tiranlığın içi boş olduğunu görüyordu. Bütün bu sözde ahlaki ve sosyal düzenin aslında feodal düzenin bir markası ve illüzyonu olduğunu fark edip, sırf öyle doğdukları için onlara itaat etmeyi kabul etmiyordu. Bu tiran karşıtlığı, döneminin çok ilerisinde olduğu için hem aristokrat, hem de orta kesimden dışlanmasına sebep olmuştu. İki taraf da ondan korkuyor, ama müziğinin görkemi karşısında eğilmek dışında şansları kalmıyordu. Ta ki, sağırlığıyla beraber performansı düşünceye kadar.
Biz bu intikama daha sonra değineceğiz. Şimdi genç Beethoven'a dönüp, zayıf yönleri ortaya çıkmamış, tiranlık karşıtı devrimci müzisyenimize tekrar bakalım. Eroica, aslında 1800'lere kadar taptığı Napolyon içindir. Kendisinin Avusturya işgalini bile sempatiyle karşılayıp, aristokrasinin zorbalığına son verecek bir kahraman, burjuvanın yolunu açan bir lider olduğunu söyler. Eserindeki altını çizdiği “Heroic” karakter Napolyon'dur. Romantik dönemin başlangıcı olarak görülen bu muazzam eseri, BBC'nin hazırladığı Beethoven's Eroica adlı filmde izleyebilirsiniz. Buradaki sunumda, Beethoven'ın nasıl bir fark yarattığını ve nasıl bir potansiyel taşıdığını hissedebiliyorsunuz. Fakat, filmin sonunda da görüleceği gibi, Napolyon devrimci karakterini bir kenara bırakıp, hayalini kurduğu imparatorluğa adım atmıştı. Beethoven, büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp Eroica'yı Napolyon'a adayışını geri çekti. Aslında içten içe istediği şey böylece ortaya çıkmıştı. Eroica'nın asıl kahramanı kendisiydi. Tabi ki bu bir teori, ama müziğini dinledikçe insan daha da yaklaşıyor bu fikre.
Paylaştığım filmde de görebileceğiniz gibi, Beethoven müziği şahlanırken, şahsı için işler iyi gitmiyordu. Bir sonraki yazıda, azalan işitmesine paralel, sosyal hayattan kopuşu ve bu dönemde çıkardığı eserlerine bakacağız.
Sevgiler
(*) => Bunu İsmail Abinin Genleri Beethoven'da çok net görüyoruz. :)
Comentarios